Bali'de, Vietnam'da, Tayland'da insanlar kendi başının çaresine bakmak zorunda. | In Bali, Thailand, Vietnam... people has to fend for themselves. |
Eğer bir kere daha olursa, başının çaresine bakmak zorunda kalırsın. | If you do it again, you'll have to fend for yourself. |
Kendi başının çaresine bakmak zorunda kaldı. | He was, uh-- he am left to fend for himself. |
Onu kendi başının çaresine bakmak zorunda bırakmak yerine. | Instead you left him to fend for himself. |
Rufus'u sevdiğini biliyorum, ama kendi başının çaresine bakmak zorunda. | I know you like Rufus but he has to fend for himself. |
Ya dediğimi yapıp emrim altına girersin, ya da kendi başının çaresine bakarsın. | Either you come my way, under my command, or you can fend for yourself. |